SON YOLCULUK (ATA ANITKABİR’E UĞURLANIYOR) I.BÖ
İnsanlık ailesinin yetiştirdiği, ulu önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk 10 Kasım 1938 günü sabah 09.05’de Türk milletinin yüreğinde, gönüllerinde kalarak aramızdan ayrılmıştı.
Tüm ülkeyi bir bütün olarak bu matem derin üzüntüye boğmuştu.
Çünkü çok sevdiği milleti onu çok özleyecek ve onun gibi bir deha bir daha gelmeyecektir.
Aradan onbeş yıl geçecek yine bir 10 Kasım günü Atatürk’ün naaşı ebedi istirahatgahına nakledilecekti. Türk milleti bir kez daha bu derin matem havasını yaşayacaktı.
Ankara O’nu bir kez daha uğurlayacak, Ankara büyük askeri selamlamak için geceden naaşın geçeceği yolları doldurmuş onbinler, Ankara’da olamayanlar radyo başında derin ve matem dolu sessizlik ile Atatürk’ü bir kez daha uğurlamanın hüznü ile bekleyecek.
Bir çok yerde söylediği gibi “Benim naçiz vücudum, bir gün elbet toprak olacaktır. Fakat Türkiye Cumhuriyeti, ilelebet payidar kalacaktır”. İşte Cumhuriyet çocukları bugün seni uğurlamak için yurdun dört bir tarafında seni bekliyor seni!..
Aradan onbeş koca yıl geçmiştir. Sabah erken saatlerde Etnografya Müzesinde büyük bir matem tıpkı 10 Kasım 1938’de Dolmabahçe Sarayın da olduğu gibi.
Nihayeti kabir açılacak tüm devlet ve askeri erkanın hazır bulunduğu o an işte o an Annesinin Zübeyde Hanım’ın biricik oğluna emaneti onun canı Makbule Hanım Katafalkın başında göz yaşlarını tutamayacak hüngür hüngür ağlayacak. Sadece Ata’nın kız kardeşi mi.. Ankara başta tüm Türk yurdu o büyük askeri, deha Atasını matemle göz yaşları ile bir kez daha ve son kez yüreklerinin en derinlerine alacak.
Adnan Menderes Makbule hanımın yanına gelir elini tutar ve öper sil göz yaşlarını sil!. ” Millet bahtiyardır. Ebedileşen insan da bahtiyardır. Sizde bahtiyar olun” diyecektir.
28 kız öğrenci gece gündüz çalışacak, hiç durmadan üzgün ve yorgun hazırladıkları görkemli bayrağı Atatürk’ün tabutunun üstüne serecekler.
Türk gençleri, onun çok sevdiği talebeleri ki kendisi aynı zaman da baş Öğretmen dir. katafalkın bulunduğu yerde nöbet tutacaklar.
Hiç bir faniye nasip olmayan muhteşem bir milletin emsalsiz sevgisini de ebedi huzura beraber götürecektir.
10 Kasım 1953 günlerden Pazar. O’nun için hiç tatil olmadı ömrü cepheler de milletinin geleceğine adanmış bir ömürdü. Hiç bundan dolayı rahatsız olmadı çok çalıştı ama çok..
O gün kortejin geçeceği tüm yollar kapandı. Ve Türk milleti başta Ankara O’nun için bir kez daha şahlanacak, O’nun çocukları onu yolcu edecek. Bütün merasim boyu Anıtkabir’e kadar O’nun çocukları yolları doldurmuş son kez bu yolculukta beraber göz yaşları ve matem olacak..
Atatürk’ün aziz naaşı bir gece evvel resmi bir heyet huzun da kurşun muhafazasından çıkarılmış, kefene sarılı cenazesi görülmüş görgü tanıklarının ifadelerine göre çehresi hiç bozulmamıştır.
Tabut çıkarıldığında orada devlet erkanı ve Türkiye’nin ilk kadın pataloğu Kamile Şevki Mutlu vardır.. Kamile Hanım’ın hayatını bir makale ile aktaracağım.
Kamile Şevki Mutlu yıllar geçecek 1964 yılında bir röportajında o günü bakınız nasıl anlatacak:
“Sanduka talaş doluydu. Koruma solisyonuyla ıslatılmış tahta talaşıydı bunlar! Talaş, naaşın ayak yönüne doğru toplandı. Ağzı kapalı ve içi sıvı dolu bir şise bulundu talaş arasında. Bu, naaşı koruma için kullanılan solüsyondan bir örnekti, üzerinde terkibi yazılıydı. Atatürk’ün naaşı beyaz kefene sarılmış, sonra kahverengi bir muşambayla kaplanmıştı. Sargıları açmaya başladılar. Soluklar tutulmuştu… Onbeş yıl sonra ilk kez Ata’nın yüzünü göreceklerdi.
Yüzünü örten ıslak pamuk kitlesi kaldırılınca, Atatürk’ün heykel gibi duran yüzü ile karşılaştım. Uzun sarı saçlarından ince bir tutam, sol göz kapağının üzerine düşmüştü. Atatürk, Dolmabahçe Sarayı’ndaki yatağında uyuyor gibiydi. kenarda bekleyen komite üyelerini tabutun başına çağırdı. Onlar da tek tek tabutun içine baktılar. En başta Başbakan Adnan Menderes vardı. Koyu renk takım elbisesi içindeki Menderes de, yanındakilerin yardımıyla katafalka çıktı, ürkek bir biçimde aşağı, tabuta doğru baktı.
Menderes çok heyecanlandı. Rengi sapsarı oldu. Bir de baktım ki, müzenin kapısına doğru gidiyor. Atatürk’ün yüzüne bakmadı. Tahmin ediyorum, kendinde o kuvveti bulamadı. En sona Abdülhalik Renda kalmıştı. O da Ata’yla karşı karşıya gelir gelmez, tabutun yanına yığılıverdi. Salondaki herkes Atatürk’ü tek tek gördükten sonra naaş, tekrar solüsyonla ıslatıldı. Ata’nın başı pamuklarla örtüldü ve vücudu beyaz kefenle sarıldı”.
Evet Kamile Şevki Mutlu, İnsanlık ailesinin yetiştirdiği Atasını yıllar sonra tabutu açıldığında gördüklerini böyle anlatıyor.
Makbule Atadan ağabeyinin tabutuna kafasını dayayacak bir kaç dakika herkes sessizce öyle kalacak. Ağabeyi onun canı, birtanesi gözleri dolu dolu Makbule Hanım’ın hem çocuklukları gelecek aklına hani Selanik’te o güzel günler iç çekecek. Dışarda ise bir millet ağlıyor, büyük derin bir matem var.
Bölüm sonu…
H.R.Özgenel TT.AA.OZ.Arşv.002812722/00095/001823

Yorumlar

Popüler Yayınlar