Harf Devrimi Ve Osmanlı

Harf Devrimini Başlatan Osmanlı
Bir gece yatıyoruz sabah kalkıyoruz hoooop alfabe değişmiş. Ne oldu da, Osmanlı Devleti’nin kullandığı Arap alfabesinden vazgeçildi?
Acaba tarihi anlamak istemeyenler mi var ?
ya da çarpıtmak isteyenler mi var ?
Tarih okumayan toplum!. Tarih okunsa olayın hiçte tek gecelik değişim olmadığını kolaylıkla anlarsınız.
Arap alfabesi değiştirme çalışmaları "Osmanlı da başladı" "Halkımızın okuma yazma bilmemesinde şaşılacak bir şey yoktur. Çünkü bizim yazımızın sırlarına alışmak kolay değildir. Latin alfabesini almakla belki halkımızın işini kolaylaştırabiliriz" diyen Osmanlı Devleti’nin Başı Sultan II. Abdülhamit’tir.
Dünya Savaşı’nda Avrupa cephesindeki Osmanlı birlikleri resmi telgraf yazışmalarında Latin harflerini kullandılar.
Önce yazı ve alfabeyi inceleyelim :
Yazı, yani alfabe; duygu ve düşüncelerin ifade edilmesini sağlayan çok önemli bir araçtır. Yazının, bu görevini tam olarak yapabilmesi için dilin özelliklerine uygun olması gerekir. Her toplum, kendi dilini ifade etmek için bir alfabe kullanır. Kullanılan alfabe, o toplumun dilinin özelliklerine uygunsa o toplumda hem okuma yazma kolay öğrenilir, hem de düşünce hayatı gelişir.
Türkler tarih sahnesine çıkmalarıyla birlikte konuştukları Türkçeye uyan alfabeler kullanmışlardı. Doğal olarak her millet, kendi konuştuğu dilin özelliklerine uygun alfabeler kullanır!..
Arapça ve Farsça kelimelerle doldurulmuş Türkçeye Osmanlıca deniyor, Osmanlıca da Arap harfleriyle yazılıyordu.
Arap harfleri ise Türkçenin ses yapısına uygun değildi.
Arap harflerinin Türkçeyi yazmadaki yetersizliğini ilk vurgulayan 17 nci yüzyılda Katip Çelebi oldu..
Osmanlı’da alfabe tartışmaları Tanzimat döneminde (1839- 1876) başladı. 1851 yılında Ahmet Cevdet Paşa yayınladığı Kavaid-i Osmaniye adlı kitapta Türkçede bulunup da Arap harfleriyle gösterilmeyen sesler için bir yol bulmak gerektiğini belirtti. Onun bu önerisi üzerine harekete geçen Encümen-i Daniş, 1863-64 ders yılı kitaplarında Arap yazısını herekeli olarak kullandı.
Münif Paşa, 11 Mayıs 1862’de kurucusu olduğu Cemiyet-i İlmiye-i Osmaniye’de verdiği bir konferansta alfabe konusunu ele aldı; Arap harflerine yeni bir şekil vermek, harflerin yazılış ve okunuşlarını kolaylaştırmak gerektiğini, bu nedenle bir yazı ıslahatına ihtiyaç olduğunu belirtti.
“ Avrupalıların yazılarında zorluklar olmadığı gibi eğitimde altı- yedi yaşındaki çocuklar pekâlâ okuyup yazmak öğrenmekte erkek ve kadından, amele güruhuna varıncaya kadar amacını ifadeye yetecek derecede yazma öğrenirler” diyen Münif Paşa’dır.
Münif Paşa, Latin harflerinin kolayca okunup yazılmasındaki faydaları belirtmekle birlikte, dilimizdeki kelimeleri ayrık harflerle yazmayı önerdi. (Münif Paşa, “Eser-i Cemiyet-i İlmiye-i Osmaniye”, Mecmua-i Fünun, Sene 2, İstanbul, Sayı:14, s.69 )
Ahundzade Mirza Feth Ali, 1863’te, Sadrazam Keçecizade Fuat Paşa’ya “ Harflerin Islahı” tasarısını sundu, bu tasarı Cemiyet-i İlmiye-i Osmaniye’de tartışıldı, Arap harflerinin Türkçenin yazımında yetersiz kaldığı kabul edildi. Ne var ki (muhtemelen dini endişelerle) uygulamaya geçilemedi.
Mustafa Celalettin Paşa, 1869’da, Latin harflerine geçilmesi gerektiği konusunda bir açıklama yaptı.
İbrahim Şinasi 1869’da,
Ebuzziya Tevfik, 1884’te basımda kullanılan Arap harflerini bir hayli ıslah ettiler.
Ali Suavi, 1869’da “Lisan ve Hatt-ı Türki” adlı makalesinde , Arap harflerinin kusurları bulunduğunu ve ıslah edilmesi gerektiğini , belirtti.
Mehmet Şakir Efendi, 1894’te kaleme aldığı “Perseng-i Sarf-ı Lisan-ı Ademi ve Şüküfe Nisar-ı Zeban-ı Umumi ve Osmani” adını verdiği eserinde, Türkçedeki sesli harflerin değerlerini gösteren işaretlerin Arap alfabesine eklenmesini önerdi.
Şemsettin Sami Bey, II. Abdülhamit döneminde, Arap alfabesinin ıslah edilmesi gerektiğini, belirtti.
Ne yapılırsa yapılsın, Arap harflerinin Türkçeye uyumu sağlanamıyordu.
Maarif Nazırı Şükrü Bey, (II. Meşrutiyet döneminde) Arap harflerinin Türkçeye uygun olmayan imlâsını düzelttirmek için “Sarf”, “İmlâ”, “Lügat” ve “Islahat-ı İlmiye Encümeni” adlı dört encümen kurdurdu.
“Islahat-ı Huruf Cemiyeti” de, Arap harflerinin Türkçeye uygun hale getirilmesi için kurulan en önemli cemiyetlerdendi.
Bazı düşünürler, Arap harflerinin Türkçede kullanılan bazı sesleri vermediğinden yola çıkarak, Arap harflerinin mutlaka ıslah edilmesi düşüncesindeydi. Onlara göre en azından Arap harfleri ayrı ayrı yazılmalıydı.
Örneğin İsmail Hakkı Baltacıoğlu, Prof. Dr. Necmettin Arif, böyle düşünenlerdendi.
Hüseyin Kazım Kadri, 1911’de İçtihat dergisinde yayımlanan bir yazısında Arap harflerinin Türkçeye uygun olmadığını şöyle ifade etti:
“Eski Türk alfabesinin (Göktürk- Uygur) unutulup, Türkçenin Arap harfleriyle yazılması, bugün Musevilerin bir türlü unutamadıkları İspanyolcayı İbrani harfleriyle yazmalarına benzer. Kendi lisanımızın malı olmayan harflerle (Arap harfleriyle) ne kadar sıkıntı çektiğimizi ve çocuklarımızın başka bir lisana (Arapça) ait harflerle yazılarımızı okumak için ne derecelerde zorluk çektiklerini herkes bilir.”
Arap alfabesinin kullanılması, askerlikte de büyük zorluklar doğuruyor, özellikle mesajlarda yanlış anlaşılmalara neden oluyordu.
Enver Paşa, bu olumsuzluğu gidermek için, “Enver Paşa Yazısı” veya “Hatt-ı Cedid ” adı verilen bir yazıyı kullanma yönüne gitti. Bu yeni yazı orduda bir süre kullanıldı.
Meşrutiyet döneminde Hüseyin Cahit Yalçın, Dr. Abdullah Cevdet gibi aydınlar açıkça Latin alfabesine geçilmesini savundular.
Hüseyin Cahit Yalçın’ın 1910’da Tanin gazetesinde yayımlanan “Arnavut Hurufatı” başlıklı yazısının bir bölümünü hatırlayalım: “…Bugün kullanmakta olduğumuz harflerin Türklük ve Müslümanlıkla ilgisi bulunmamaktadır; Türkler kendi yazılarını bırakıp bunları sonradan kabul etmiştir.”
Görüldüğü gibi, Osmanlı aydınları da Arap harflerinin Türkçeye uymadığını ve bir an evvel Latin harflerine geçilmesini kabul ediyorlardı.
Konuşulduğu halde yazılamayan bir dil ile yazıldığı gibi okunamayan bir yazı dili vardı.
Bu durumda, Arap harflerinden Latin kökenli yeni Türk harflerine geçiş abartıldığı gibi bir gecede olmamıştır.
Harf devrimi, yani Arap harflerinden Türkçenin kullanımına uygun yeni Türk harflerine geçiş, “milleti geçmişinden koparmak için” değil, toplumsal bir ihtiyaç için yapılmıştır.
Harf devrimi, Cumhuriyet tarihinde yapılan en önemli yeniliklerden biridir.
Ve artık bu devrimden dönüş yoktur!...

Yorumlar

Popüler Yayınlar