İKİ ÇAY BİRİ AÇIK

Aklıma ilk gelen Karaköy Perşembe pazarında Kuyumcular han.. neden derseniz bir zamanlar daha doğrusu okullar tatil olduğunda çalıştığım yer aklıma geldi. Kuyumcular han eski bir han tarihi baya eski bir ara unutmazsam yazmak isterim.
Esnaflardan biri yani Tevfik abi, tıknaz kısa boylu aklımda öyle kalmış küçük iki kişinin sığabileceği han içinde ki dükkanın sürgü kapısını aralıyor ve çay ocağına olanca kuvvet desiber yankı yapacak sesi ile bağırıyor.. Osmannn iki çay biri açık!.
Evet efendim konumuz çay.
Hep şarap yazılarıyla gündeme alkolik olarak gelmek istemiyorum tabi ki. Her ne kadar keyfi içsem de hadi biraz da çay keyfine bakalım.
Hemen aklıma gelen şu dizeleri de bu yazıya asalım.
Çayın rengi ne kadar güzel,
Sabah sabah,
Açık havada!
Hava ne kadar güzel!
Oğlan çocuk ne kadar güzel!
Çay ne kadar güzel!
Orhan Veli Kanık
Ne güzel söylemiş Orhan Veli Kanık üstadımız. Ben şimdi şarap yazılarımı harmanlarken bir yanda da çay demleniyor.
Haliyle ben çay deyince tarihsel bir harmanlama yapmak istiyorum .. Durun durun ! bir yere bağlayacağım mutlaka ama nasıl bağlayacağımı şu an ben de bilmiyorum açıkçası.
Neredeyse her gıda gibi çayın da tarihi epey karmaşık. Hindistan’ın sömürge haline getirilmesinin hatta koca ülkenin bir şirket tarafından yönetilmesinin nedeni çay.
Amerika’nın bağımsızlık kazanma serüveninin en önemli dönüm noktası yine çayla, çaydan alınan vergilerle alakalı. Boston limanına gelen yüksek vergili çayların İngiliz hükümetini protesto etmek için limandan denize dökülmesi, Boston Çay Partisi olarak adlandırılmış.
Hadi bize gelelim
Bizim ise neredeyse milli içeceğimiz çay. Türkiye’de sudan sonra en fazla tüketilen içecek... Ama öyle yüzyıllardır çay içiyor değiliz.
Çayın memlekete gelmesi, Cumhuriyet sonrası. Osmanlı döneminde Bursa’da denenmiş olsa da iyi sonuç vermemiş ve bu sevdadan vazgeçilmiş. Rize’de yatiştirilmesine ön ayak olan kişi ise, ziraatçi Zihni Derin. Gürcistan’da bol miktarda yetişen çayın Türkiye’nin Karadeniz bölgesinde yetiştirilmesi için, Zihni Bey çok emek harcar. Emekleri başta boşa çıksa da, İsmet İnönü çalışmaları beğenince bölgede çay faaliyeti yoğunlaşır. Ama klasik devlet kafası bu sefer çayın kalitesine bakmadan alım yapmaya başlayınca, yeni oluşmakta olan çay tarlaları sorun yaratmaya başlar.
Zihni Bey makasla toplandığında kalitenin düşeceğini anlatmak için çok çaba sarf eder ve bölgede istenmeyen adam haline gelir. 1950 yılında bağımsız milletvekili adayı olarak bu işe müdahale etmeye çalışsa da işe yaramaz. Onun yerine iki eski futbolcu bölgeden milletvekili seçilir. Uzun süre unutulan Zihni Bey’i devlet 1964 yılında hatırlar; ödül vermek için onu Ankara’ya çağırırlar. Törenin ardından, zamanın Tarım Bakanı Bülent Ecevit’in aracı geri geri giderken Zihni Derin’e çarpar. Kalça kemiği kırılan Zihni Bey, bir sene içinde hayatını kaybeder.
Elinize tavşan kanı çayınızı aldığınızda Zihni Bey’i hatırlayın. En azından bunu hak ediyor diye düşünüyorum.
Bu vesile ile dostlar ile içtiğiniz çaylar Hafize ananın yüzü kadar güleç demli olsun.

Yorumlar

Popüler Yayınlar