Atatürk mü Diktatör

Öncelikle Diktatörlük tanımına bakalım:
otokratik bir Hükümet biçiminde, yönetimin diktatör olan tek bir birey tarafından yönetilmesi türüdür. Genellikle üç olası anlamda kullanılır.
Roma Cumhuriyetinde siyasi bir makam olan Roma diktatörü. Örneğin MÖ 2. yüzyılda yaşayan Romalı General Lucius Cornelius Sulla buna bir örnek olarak gösterilebilir.
Hükümet yönetimindeki tek bir kişi veya küçük bir grup tarafından denetlenebilen insanlar. Bu durum zor kullanılarak veya miras yoluyla edinilmiş olabilir. Bu tür diktatörler halklarını özgürlüğe kavuşturmaya çalışmış veya kavuşturmuş olabilir.
Günümüzdeki kullanımında ise; Diktatörlük, hukuki olarak Anayasalarda veya devlet içerisindeki diğer politik ya da sosyal faktörler tarafından sınırsız bir liderlik imkanları kazanan, otokraside mutlak üstünlüğü bulunan yöneticilerdir.
Bir çok ülkede iktidar sahipleri uygulama ve davranışlarıyla, bir çeşit diktatör görünümü veriyor. Fırsat ve fitneyi benimseyenler her fırsatta “ATATÜRK diktatördü” gibi benzetmeler yapıyorlar.
Ne mizacı, ne de ideali bakımından Diktatörlüğü benimsemeyen ATATÜRK,yabancı ülkelerin Diktatör yöneticileriyle dostane ilişkilere girmemiştir.
Diktatörlükle yaşanılan ülkelerde, halkın içinde bir korku egemendir. Sabahları erkenden kapılar çalınır, ne için tutuklandıklarını bilmeyen masum insanlar, kendilerini bir anda demir parmaklıklar ardında görebilirler.
Prof. Dr. Bernard LEWİS, “ATATÜRK’ ün Cumhurbaşkanlığı döneminde, ‘Arkamdan gelen var mı’ diye irkilmek, kapı çalınınca dehşete düşmek, toplama kamplarının korkunç tehdidi altında yaşamak cinsinden, bir süre sonra Batı’ da ortaya çıkacak olan şeyler yoktu” derken, önemli bir olguyu vurgulamaktadır.
Diktatörlükle yaşanılan ülkelerde, tenkit etmek ve onların faaliyetlerini küçümsemek mümkün değildir.
Halkı çok seven bir gün Florya köşkünden yaverinin yardımı ile kaçıp halkını görmek isteyen ATATÜRK mü Diktatör ?
ATATÜRK, kendisine hakaret edenlere bile hoşgörüyle yaklaşmıştır.
Bir gün, ATATÜRK’ün önüne bir evrak getirirler. İmzalaması gerekmektedir. Evrakın ne olduğunu sorar. Bir köylü, tütününü sarmak için tütün kâğıdı bulamamış, onun yerine gazete kâğıdı kullanmıştır. Ancak, sigarayı içmek için yaktığında gazete kâğıdı tutuşmuş, ağzı yanmıştır. O sinirle de, ağzına geleni saymıştır. ATATÜRK, köylünün kendisine hakaret ettiğini duyunca sinirlenmez, aksine gülümser ve der ki; “Ben yokluktan gazete kağıdına sararak sigara içmiştim, ne zor bir durum olduğunu bilirim. O köylü haklıdır. Ona kızacağınıza köylünün içebileceği gibi sigara yapın.”
Diktatör halkın arasına tek başına giremez çekinir,korkar her yere kalabalık koruma orduları ile gider. Mussolini ya da Hitler’ in tek başlarına bir yerlere gittikleri görülmemiştir.
ATATÜRK ise kalabalık koruma ordusu yerine her fırsatta halkın arasına katılmaktan büyük keyif alırdı. Çoğu zaman Dolmabahçe Sarayı’ ndan korumaları atlatarak ayrılır, halkın arasında tek başına dolaşırdı. Bir sabah erken saatte, Dolmabahçe Sarayı’ ndan çıkmış, kendi ifadesiyle “nöbetçileri atlattıktan sonra” tramvayla Sultanahmet’ e kadar gitmiş, orada Topkapı Sarayı’ nı gezmek istemiş, ancak onu tanımayan bekçi, “henüz saat dokuz olmadı, Müdür Bey gelmedi, giremezsin” diyerek onu müzeye sokmamıştı. Saat 9’a doğru, koltuğunun altında gazetesi mesaisine gelen Müze Müdürü, kapının kenarındaki taşın üzerine oturarak Müze’ nin açılma saatini bekleyen ATATÜRK’ ü görünce şaşkınlıktan ne yapacağını şaşırmıştı.
Tarihte diktatörlerin böyle bir davranış içinde olduğu görülmüş mü ? yada bugün ATATÜRK’e Dikkatör diyen liderlerin bu tür halkından korkusuz bir davranışı var mı?
Türk Milletii’nin Atatürk’e sevgi ve hayranlığına bakınız. Evrende oynadığı rol, ünlü sosyolog Weber’in terimi ile karizmatik liderliktir.
Karizma; önder ile taraftarlarını birbirlerine yaklaştıran bir ilişki, bir bekleyişler bağlantısıdır. Ben bu karizmayı bugün herhangi bir liderde göremiyorum.
Karizmatik liderlik diğer bir deyiş ile ATATÜRK gibi bir liderlik kabadayılık,halkını küçük görmek, “güç benim” demek değildir. Şunu iyi bilmekte fayda vardır mezarlıklar kendilerini vazgeçilmez sananlarla doludur!
Lider, ayrışmayı teşvik etmez, ayrışma olmasını önler.
ATATÜRK’ü yakından tanımak fırsatı bulan Fransa’nın Ankara Büyükelçisi Conte de CHAMBRUN anılarında şöyle der:
“Mustafa Kemal: hükümdar, diktatör, halife ve daha birçok şeyler olabilirdi, fakat büyük adam olabilmek için onun parlak unvanlara ihtiyacı yoktu. Hazırladığı ve kendi ölçüsüne göre kurduğu bir cumhuriyetin başkanı olduktan sonra, çizdiği medeniyet yolunda yürümeye başladı. Kendisi şüphesiz, tahta çıkabilirdi. Fakat basireti buna mani oldu. Kibirsizdi, gösterişi sevmez, öğünmesini bilmezdi. Her gün biraz daha filozoflaşıyor, halk arasında kıymeti artıyordu.”
Gazi Mustafa Kemal’i ATATÜRK yapan, Türk Milleti’ nin ona duyduğu sevgiydi.
ATATÜRK’ ü kasıtlı olarak yanlış tanıtmak isteyenlere hatırlatmak isterim:
ATATÜRK, Milli Mücadele’ye “Milli Egemenlik” bayrağı ile başlamış; annesinin mezarı başında, “Milli hakimiyet uğruna canını vermeye” vicdan ve namusu üzerine yemin etmiş insandır.
Bugün,Dünya’nın bir çok yerinde ve Türk yurdunda liderler ve milletler huzuruna giderken önünü ilikleyip aziz hatıraları önünde saygı ile duruyor ise Diktatör değil halkın sevgilisi olur !
Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK Türk yurdunda Milletin kendisidir !
Şimdi kim Diktatör?

Yorumlar

Popüler Yayınlar