Yarbay Mustafa Kemal'in Mektupları


Avrupa’da harbin en başında 1914 Eylülünde harp sahasından binlerce kilometrelerce uzakta bir Türk yarbayın analiz ve önceden seziş gücü ve öngörüsü karşısında şaşkınlık duymamak mümkün değildir.
Hatırlanmalıdır ki bu subay; parlaklığı ve doğruluğu harp sahalarında dört uzun yıl süren muharebelerde kanıtlanmış öngörüsünü tarafların sonradan açıklanan harp hedefleri ve stratejilerinden habersiz kaleme alırken Osmanlı İmparatorluğunun Sofya askeri ataşesidir; kurmay yarbay rütbesindedir ve yalnızca 33 yaşındadır.
Bu makalede 1914 yılında Yarbay Mustafa Kemal'in (Sofya’da askeri ataşedir) arkadaşlarına gönderdiği mektuplarda söz ettiği silahlı çatışma tehlikesi ve daha sonra patlayan müthiş harbin seyri ve geleceğine dair inanılmaz öngörülerini aktarmak istiyorum.
Yarbay Mustafa Kemal tarafından yazılan bu mektup ve raporların bir kaç tane oldu görülmektedir. Ancak yaptığım araştırmalar sonucunda yüzlerce olduğunu kanıtlayacak veriler elde ettiğimi belirtmek isterim.
Bu mektup ve raporların hepsini burada vermek mümkün olmayacaktır.
Örnekleri vermeden önce bir diğer önemli hususları açıklamakta fayda görüyorum.
2007 yılında Genelkurmay ATASE Başkanlığı tarafından Sofya’dan İstanbul’a gönderilen raporlar; Sofya Askeri Ataşesi Mustafa Kemal’in Raporları (Kasım 1913-Kasım 1914) adlı kitapta yayımlanmıştır ve bunların arasında harbin geleceğine dair herhangi bir yorum, analiz türü bir değerlendirme yer almamaktadır.
1914 Eylül ayında Sofya’dan İstanbul’a gönderilen ve ATASE tarafından yayımlanan raporlarda bu konuya değinilmemesi de kuşku uyandırmaktadır. ATASE’nin bu yayınına göre; Kurmay Yarbay Mustafa Kemal, Sofya’da askeri ataşe olarak bulunduğu 13 aylık sürede Sofya’dan toplam 95 rapor göndermiştir.
Yayımlanan raporların aylara göre dağılımı şu şekildedir:
1913 Kasım 2
1913 Aralık 3
1914 Ocak 6
1914 Şubat 8
1914 Mart 10
1914 Nisan 7
1914 Mayıs 7
1914 Haziran 12
1914 Temmuz 13
1914 Ağustos 7
1914 Eylül 4
1914 Ekim 7
1914 Kasım 9
1914 Eylül ayında 4 değil daha fazla rapor olması ve bunların içerikleri nedeniyle Harbiye Nezareti ve Genelkurmay Karargâhında görevli Alman subaylarınca alınması (el konulması) ve arşive de bu yüzden konulamaması mümkündür.
Yarbay Mustafa Kemal'in memleketi için ön sezilerini görelim:
17 Eylül 1914 günlü mektubunda Türk yarbayın henüz başlayan harbin seyrine ve geleceğine dair öngörüsünün yer aldığı bu mektubu hayli samimi üslupladır ve güvenilir bir dosta yazılmıştır; şu şekildedir:
“Hangi tarafın galip geleceğine dair fikri kanaatimi söylemekten sakınırım. Nazik ve mühim bir devre içinde bulunduğumuza şüphe yoktur; Almanlar büyük ve hayret verici bir saldırıyla, birçok Fransız kalesini çiğneyerek sağ kanadı ile Paris’i geçip Fransız ordusunu –arkası İsviçre’ye olmak üzere- sıkıştırdı. Bunun, Almanların tek maksadı olduğunda ve onu da başardıklarında herkes fikir birliğindeydi. Ve bütün kainat artık son ve kati meydan muharebesini ve onun neticesini bekliyordu. Hâlbuki bu neticeye karşılık, Alman ordularının Fransız ordusu karşısında yüzlerce kilometre geri çekildiği görüldü.”
“Doğuda Ruslarla Almanlar ve Avusturyalılar arasında cereyan eden vakalarda, Doğu Prusya’da Ruslar bozuldu, fakat güneyde Rusların pek üstün kuvvetleri karşısında Avusturya ordusu çekiliyor, batıda Fransız ordusu taarruza hazır. Dolayısıyla Alman ordusu serbest değil. Doğuda Rus ordusu üstün ve Avusturya ordusu çekilmeye mecbur.”
Başta da açıkladığım gibi Yarbay Mustafa Kemal'in bir çok mektup ve raporlarına burada yer vermek imkansızdır. Zira yazmaya kalksak yüzlerce sayfa tutacaktır.
Makale amacı rapor ve mektupların nerede ve nasıl kaybolduğudur.
Bir diğer mektup Aralık 1914
Sofya’dan çocukluk ve silah arkadaşı Salih Bozok’a yazdığı bir mektupta da başlayan dünya harbi ve seferberlik kararı hakkında ilginç saptamalarının bulunduğunu biliyoruz.
Salih Bozok’un evrakı arasında bulunan bu mektup yazıldıktan 65 yıl sonra 23 Kasım 1979 günü Milliyet gazetesinde gün ışığına kavuşabilmiştir.
Salih Bozok, bu mektubun yazılış öyküsünü şu şekilde anlatmıştır: “Harb-i Umumi ilanı üzerine Mustafa Kemal Bey’e Sofya’ya bir mektup yazarak ahval-ı umumiye hakkındaki mütalaalarını sormuş ve şayet kendileri bir kumandanlığa tayin olunurlarsa beni de yanlarına almalarını rica etmiştim. Gerek Trablusgarp, gerek Balkan muharebelerine iştirak edemediğim için bu defa behemehâl kendileri ile bir harpte bulunmak istiyordum. Buna cevaben kendileri gönderdikleri mektupta aynen şunları yazmışlardır.
Umumi durum hakkındaki görüşümü soruyorsun. Bu husustaki görüşümü yalnız sende kalmak şartıyla yazıyorum. Biz hedefimizi tayin etmeden umumi seferberlik ilan ettik. Bu çok tehlikelidir. Koskoca bir orduyu uzun müddet hareketsiz, elde atıl bir vaziyette bulundurmak da çok zordur. Dolayısıyla sen de düşünecek olursan, vaziyetin ne kadar vahim olduğunu anlayabilirsin.
Almanların vaziyeti hakkında askeri görüşe gelince: Ben Almanların bu harpte muzaffer olacaklarına katiyen emin değilim. Gerçi bir şimşek hızıyla demir kaleleri devirip çiğneyerek Paris üzerine yürümektedirler (Gerçi bir sürat-i berkiye ile ahen kalelerini devirip çiğneyerek Paris üzerine yürümektedirler) Fakat Ruslar da Karpatlar’a dayanmışlar ve Almanların müttefiki olan Avusturyalılara baskı yapmaktadırlar. Bu nedenle Almanlar bir kısım kuvvet ayırarak Avusturyalılara yardım etmek mecburiyetinde kalacaklardır. Bu defa Fransızlar kendi karşılarında bulunan Almanların kuvvet ayırdığını görerek karşı taarruza geçecekler ve Almanlara baskı yapacaklardır. Kendilerinin sıkıştırıldığını gören Almanlar, bu defa da Avusturyalılara gönderdikleri kuvvetleri çağırmak mecburiyeti karşısında bulunacaklardır ki, bu şekilde zikzakvari hareket edecek olan bir ordunun akıbeti pek feci ve vahim olacağından, ben bu harbin neticesinden emin olamıyorum.
Orgeneral Asım Gündüz şunları naklediyor:
“Almanlar doğuda Rusları sıkıştırınca, biz de Kafkaslardan Türk yurduna atılarak, Rus cephelerini çökertme umuduna kapılmıştık. İngilizler ise, Rus dostlarına yardım için, Mısır’da topladıkları kuvvetleri Çanakkale’ye çıkarmışlardı. Bu sırada, Fethi (Okyar) Bey’le beraber Sofya’da ataşemiliter olan Mustafa Kemal, Çanakkale’de Liman von Sanders’in kumanda ettiği ordunun 19’uncu tümenine tayin edilmişti. Sınıf arkadaşım Mustafa Kemal Çanakkale’ye geçerken, Harbiye Nezareti’nde beni ve Ali İhsan (Sabis) Bey’i ziyaret etmişti. Onun, o gün söylediklerini aynen hatırlıyorum.
Mustafa Kemal:”
“-Yahu diyordu… Ne yapıyoruz? Allah aşkına bu memleketi hiç düşünmüyor musunuz? Bu adamı hiç ikaz etmediniz mi? Bu şekilde savaşa katılmanın fayda sağlamayacağını anlatmadınız mı?”
“Mustafa Kemal’in ‘bu adam’ dediği Enver Paşa idi. Nitekim Enver Paşa’dan hemen randevu almış ve görüşmüştü. Ancak, Enver Paşa’nın yanından çok sinirli ve yanakları al al olmuş bir şekilde çıkmıştı. Enver Paşa’dan anlayışsızlık gördüğü belli idi. Tekrar yanımıza geldiği zaman:”
“-Ben vazifemi yaptım. Vicdanen müsterihim. Ama bu adam laf anlar soyundan değil. Bir Napolyon olmak hevesinde, demişti.”
“Mustafa Kemal tekrar bize dönmüş ve kâğıt istemişti. Sonra masaya oturmuş ve savaşa katılmanın doğuracağı kötü sonuçları uzun uzun yazmış ve Harbiye Nezareti’ne vermişti.”
Bu demektir ki Kurmay Yarbay Mustafa Kemal’in İstanbul’da 1915 Ocak ayı sonunda Harbiye Nezareti’nde yazıp makama elden arz ettiği bir de raporu bulunmaktadır.
Sonuç olarak bir konuya işaret etmek istiyorum.
Biliyorsunuz Atatürk çok iyi bir kitap okuyucusuydu.
İncelediği 4289 kitap arasında Leone Caetani’nin İslam Tarihi ciltleri de vardı.
Atatürk o eseri okurken bir cümlenin altını kırmızı kalemle çizmişti ve o cümlenin yanına da çok mühim olduğunu belirtmek için ikişer çarpı işareti koymuştu.
O cümle şöyleydi:
“Tarih ilerisini göremeyenler için acımasızdır.”
Altını kırmızı kalemle çizdiği ve yanına da ikişer çarpı işareti koyduğu o cümle “ihtiyat” ve “tedbir” hakkında idi…
Hüseyin Rahmi Özgenel(Atatürk Araştırmalar Arşivleri)C.TT.0912/V400/CAA.00923111/0084

Yorumlar

Popüler Yayınlar